Geri

Öncelik verilmesi gereken dil hangisi olmalı?

Allahu Teala (c.c) dilleri yaratıken ne düşünmüş olabilir?

Zamanın ve mekânın yaratıcısı Allah (c.c); yalnızlığı tahmine zorlanmasın diye, tüm yaratılmışların ötesinde insanı tasarlarken ve göndermeden önce dünyaya tüm eksiklikleri ve fazlalıklarını kendi aklının keşfiyle elde etsin, hatalar yaptığında artık bunun yaratılmışlığının kusuru değil fakat aklına hakim olamamasının her zaman telafi edilebilir unsuru görsün diye, tamamlayıcı unsurlar olan zeka, duygu, hisler manzumeleriyle süsleyip göndermiştir insanı sonsuza kadar yaşayacağı kainat zerresi dünyaya…

Ama akıl ve havsalanın alamayacağı, kavrama noktalarının en uçlarda zorlanacağı ve akıl makinesinin eseri olan bazı olaylar ve yine insan elinden olguların tecellisi asla yaratanın kusuru değildir…

Tüm bunları topladığımızda elde olan ise birçok kavramlar silsilesinden devlet ve yönetim alanlarında, uzmanlık alanlarında en azından mürekkep yalamışlığı olmadan temsil hakkının alelade verilmesi sonucunun, seçenlerin asal sorunlarını göz ardı ederek kendi saçma problemlerine odaklananların az önce kendilerini seçenlerin problemlerinden ne kadar uzak olduklarının  yüzde yüz odaklı sonucu olduğu açıkça görülmektedir.

Dil Allah’ın insanlara anlaşmaları için gönderdiği enstrümanlardan yani araçlardandır. Dili kullanmak asla susmak veya fazla konuşmak veya sis perdesi oluşturmak anlamında değil peygamberine bile tüm insanlığa hitaben söylettiği “Çin’de de olsa ilmi arayınız” söylemini söyleten araçtır.

Varlığı var olmadan bilememek gibi sadece görünene takılan ve moda tabir veya ifadesiyle ambalaja kıymet biçen zamanın bilgisiz bilen yorum yapıcıları; güya eleştirmen koca halk, acaba bilgiyi öğrenmenin, “bilmeyenin değil bilenin görevi” olduğunu bilseydi, daha fazla kitaplara sarılmak gereğini duymaz mıydı?

Herhalde duymazdı…

Medeni dünyada günde en az 10 sayfa okumamak ayıp iken bizde kitap okumak “tu kaka” olduysa bilgisiz yorum yapmanın sadece çizginin altında olanların değil güya üstünde olanların da sorunu olduğunu görüyoruz.

Dilsel örüntü mekanizmasına, toplumu düzenleyen araçlarından olan yasaları ve hukuku anlamak bağlamında bakıldığında ise mademki anlaşmak üzerine kurulu bilgiyi anlamak söz konusu…

O zaman neden sorun oluşturmak üzerine söylemler üretmek bazılarına daha uygun gelmektedir?

Dil, gelişen insanın uygarlığı meydana getirme çabası içinde tüm yapılanmaları ve organize etme erkini oluşturan, fetihleri sağlayan, bilimi yapan, anlayışı kavratan unsur ise ona verilen önem sadece onu körü körüne savunma davası haline gelmemeli demek  daha doğru olmaz mı?

İçinde yaşadığımız dünyada ve çağda binlerce yıl öncesinde yaşamışların dilsel ürünleri hâlâ bizi sarıyor, inancımızı oluşturan sistemler bütününü yine dil oluşturuyor ise öncelik verilmesi gereken dil; dünyada sadece Amazonların göbeğinde bir kabilede 15 kişinin konuştuğu dil mi yoksa bir buçuk milyarın konuştuğu üç alfabeden oluşan kendi halkının bile öğrenmesi 29 yıl süren Çince mi veya tüm dünyada resmi dil olmuş ilmin sanatın dili olan İngilizce mi veya en az bin yıla damga vuran Arapça, Osmanlıca, Farsçanın beraber oldukları dil mi yoksa ülkenin bir köşesinde sadece kişisel diyalogları oluşturmaya yarayan çemberin alan hesabını anlatmaktan aciz dil veya diller mi, binlerce yıllara damgasını vurmuş halihazırda yeni bir çağda bu mührü ele almaya namzet liderini de bulmuş bir milletin dili mi olmalıdır?

Bunu düşünmek gerekir?

Mustafa Özay – Haber 7