İngilizce nasıl bir dildir ve ne kadar kolaydır?
Öncelikle, İngilizcede tabiri caizse doğru bilinen yanlışlara bakalım.
1-Öğrenmek için ihtiyaç olmalıdır.
2-Bütün ithal temel seviyede dil kitapları neden soru sorarak başlar
3-Boşluk doldurarak dil öğrenilir mi?
4-Günlük dilde 300-500 kelime bilmek yeter miymiş?
5-Dil yaşayarak öğrenilirmiş.
6-Karşılaştırmalı dil bilimi dil öğretiminin önemli alanlarından olmasına rağmen ve yabancı dilbilimciler bile “ana dil en önemli yardımcı faktördür” derken neden bizde Türkçe yok sayılıp ötelenmek istenmektedir.
Cevap 1:
Türkiye’de İngilizce kullanılmamaktadır. Çünkü resmi olan ve kullanılan dil Türkçedir. O halde bizim kullanamadığımız dile ihtiyacımız yok mudur? Tabii ki var bir kere tüm branşlarda literatür İngilizcedir.
Dünyadaki tüm bilimsel yayınların %75’i maalesef İngilizce yapılmaktadır.
Yani konunuzda ordinaryüs olsanız bunu dünyaya tanıtmak için İngilizce yayın yapmıyorsanız ününüz kendi ülkenizde ve ülkenizle sınırlı kalır. (Burada Alman filozoflar veya Hintli yazılımcılar veya Fransız toplumbilimciler veya Türk tıp, matematik dehaları olamaz anlamı çıkarmasınlar lütfen. Bir ülkenin bilim adamı çıkarması ayrı şeydir burada bahsettiğimiz ayrı şeydir). Evet devam edersek yine tabii ki ihtiyaç vardır. Çünkü birçok şirket yazılı ve sözlü görüşmelerini İngilizce yapmaktadır. Birçok bölgede bölgesel konumsal yöresel mevsimsel vs olgulardan dolayı gelen yabancılara hizmet ve hitap İngilizcedir.
Sanılıyor mu ki bir zamanların modası Rusça Çince İspanyolca önem kazanmaktadır? Kesinlikle hayır!
Kişiler anlaşamadıkları her durumda İngilizceyi kullanmaktadır. Yapılan bilimin İngilizce tanıtılmasıyla İngilizce bilim yapmak karıştırılmamalıdır. Bilim dili anadil veya ülkede kullanılan dil olmalıdır. Bu arada bilim yaparken kullanılacak dilin de bilim yapacak bileşenlere Morfoloji, Semantik, Sentaks vs yapısal ve dilbilimsel niteliklere sahip olan dil olması gerekir.
Retorik oluşturacak derecede zengin başka dillerin katkılarını da artık lütfen kabul edebilen yapıda bir dil olması gerekir. Bu anlamda ülkemizde dil Türkçe iken İngilizce bilim öğrenmeye çalışmak doğru değildir. Üniversite eğitimi Türkçe yapılıp sadece İngilizce öğretmek ve ülkemiz insanına İngilizceyi iyi öğretmek için büyük bir araştırma kampusu olan bir dil üniversitesi veya enstitüsü açılsa iyi olacaktır.
Tabii ki ihtiyaç vardır. Çünkü yukarıda saydığımız noktaların alanlarının hiçbirinin kapsamında olmayan birçok insan da vardır göz ardı edilmemesi gereken. Bunlara da İngilizce öğretilip düşünce sistemlerini geliştirmek ve ülkeye ana dilde katkılarını artırmak neden iyi olmasın. Bir yabancı dili öğrenmek özellikle, Türkçe ve İngilizce tamamen zıt yapısal özellikler içerdiğinden düşünme sistemlerinde uygun tabiriyle şimşekler çaktıracak birinden diğerine geçişte köprü değişiklikleri olan iki dil olduğundan çok önemlidir.
Cevap 2:
Yıllardır dikkatimi çeken ve İngilizcede benim de denek olduğum noktaların biri de tüm temel veya başlangıç veya adına ne demeyi uygun görürseniz yeni başlayanlar için en temel düzey diye hep soru sormakla ve soru cümleleriyle başlamalarıdır. Bir insana bir dilde düz cümle kurmayı öğretmeden soru sormayı öğretebilir misiniz? Kişi “İstanbul’a gittim” demeyi bilmiyorsa “İstanbul’a gittim mi?”, “İstanbul’a neden gittim?”, “İstanbul’a neyle gittim?”, İstanbul’da nereye gittim? vs vs sorularını sorabilir mi?
Ayrıca burada büyük bir handikap olarak gördüğüm “how are you” gibi bir cümleyle “how do you do” gibi bir cümlenin yani sonuç anlam olarak veya semantik olarak veya anlamsal anlam olarak sırayla “Nasılsınız?” objektif anlamındaki cümleyle anlamının kelime anlamlarıyla ilgisi olmayan ve tamamen sübjektif, kelime anlamları dışında “Memnun oldum” anlamını taşıyan bir cümlenin aynı konuda verilmesidir.
“Where are you from” cümlesinin mantığını kavramaya başlayan bir kişi “How do you do” cümlesini de aynı analiz işlemine sokmaya kalkınca eğitmeni tarafından şoka uğratılmakta komik duruma düşürülmektedir. İnsanlara doğru dürüst dil öğretilmeden subjektif, soyut, deyimsel, ibaresel kullanımlar gösterilmekte bir şekilde başlayan anlama süreci kişiyi de olaydan soğutarak sona erdirilmektedir.
İngilizcede “can a leopard change his spots” veya Türkçede “Ayağını yorganına göre uzat” cümleleri karşılıklı bu dilleri öğrenenler açısından dili objektif öğrendikten sonra bakılması gereken sübjektif yapılardır. Bunları öğrenme aşamasında kelime kelime asla aynı anlamı verecek şekilde kurduramazsınız. Çünkü kalıp anlam içeren ifadelerdir.
Soru sormak bir dilde asla temel düzey olamaz. Düz cümle kuramayan soru soramaz ve soru sormak ağızda sadece fiziksel olarak bir dil ve fiziksel bir ağız olmakla gerçekleşen bir eylem değildir. Her dilde soru sormak çok önemlidir. “what is your name” gibi oyalayıcı saçmalıkları iyi kuruyorum diyen varsa veya ben “İngilizcede çok iyi soru cümlesi kurarım” diyen varsa kendisine vereceğimiz 20 cümlelik bir sınavda her doğru kurduğu 4 soru cümlesi için kendisine istediği bir şehrimizde 1 günlük yaz tatilini hem de bundan sonraki İngilizce çalışmalarına destek olsun diye vermeyi çok isterim.
Cevap 3:
Benim ortaokulda lisede okurken yabancı dilim Almancaydı. Hep öyle derler ya 9 ortalamayla bitirmeme rağmen Almanca biliyorum demeye utanırım ve demem zaten. Size İngilizce öğretecek bir yere gittiniz herkese kuşe kağıda basılı hani janjanlı derler ya işte öyle kitaplar verildi. Açtınız ilk sayfalarda diyor ki “what…your name?” altta şıklar var ve siz “is” şıkkını işaretlediniz.
İngiliz hocanız sizi alnınızdan öptü “bravo” dedi. Sonra “Where … you from?” geldi. Şıklardan bu sefer “are” şıkkını söylediniz.
Ve sınıfta bir alkış tufanı koptu. Kursu böyle bitirdiniz. Sonra şirketinize bir yabancı geldi adama şirkette dolaşırken bir yaka kartı takması söylendi ve size “for what purpose is this card?” dedi. Eveeeet, şimdi alkış tufanı veya öpücükler yok. Peki, ne var hani boşluk olsa da doldursam diye bekleyen siz evet siz!
Çünkü iletişim dilde cümle kurmakla olur, dolacak boşluk beklemekle elinde “upper” “advanced” duvar kağıdı değerindeki belgeyle dolaşmakla değil!
Geçmiş yıllarda bir şehirde bir bayan geldi. O zamanın müfettişlik sınavlarına girmiş dil kısmında kalem oynatamamış. Şimdi lütfen bana İngilizcesiyle ilgili kurduğu cümlelere bakıp irdeleyerek o kalem oynar mı oynamaz mı kısaca bakalım. kapıdan girdi. Önce “hocam ben 12 sene bilmem ne kursuna gittim ‘advice’ düzeydeyim ama kalem oynatamadım bana özel ders verirmisiniz.” eveeeeettt…
Birinci nokta: 12 senede (o zaman ilk orta ve 3 yıllık lise vardı) yani 3 okulun bitirilip 4.den de yani üniversiteden de 1. yılını bitirilip kendi anadilinde 2. sınıfa geçildiği bir ülkede nasıl olur da İngilizce öğrenilemez veya öğretilemez.
İkinci nokta: hanımefendinin ‘advice‘ derken aslında demek istediği ‘advanced‘ dir.
Üçüncüsü, ben özel ders asla vermem kardeşime bile özel ders vermedim. Çünkü pedagojik olarak grup çalışması her zaman daha verimlidir. Sonuç olarak hangimiz Türkçeyi boşluk doldurarak öğrendik.
Cevap 4:
Bilimsel bir araştırmaya göre dünyada bazı kedi, köpek, papağan ve maymun türleri 500 ile 1000 arasında kelimeyi öğrenmektedir.
Hayvanlarda ezberlemek olamayacağına göre kodlama yoluyla öğrenme onlarda da vardır. Şimdi medeni bir dünyada birinin çıkıp
“Günlük dilde 300-500 kelime yeter mi?” demesi bu anlamda ne demektir. Asla bir doktor günlük dilde 300-500 kelimenin yettiğini söyleyemez veya bir avukat veya hakim veya mali müşavir veya yayıncı vs vs. Bir doktora göre günlük dil yirmi bin avukata göre otuz bin mali müşavire göre yirmi bin öğretmene göre yine binlercedir.
Günlük dille anlatılan sebze meyve alışveriş selamlaşma mesleksel jargon yani özel terim kelime kullanımları vs. midir? O zaman bile bir alış veriş merkezine girdiğinizde kaç kalem mal var bunların sadece ismini bilmek kaç kelimedir.
Peki, günlük dil kahvehane dilimidir? Bakalım orada neler var. Bir kere kahvehanede buluşan insanların kendi jargonları kendi mesleksel veya işsiz bile olsa her anlamda yöresel kullanımları peki bunlar saymakla biter mi?
Cevap 5:
Hayatımda yurt dışına çıkmamama rağmen karşılaştığım her yabancıyla her konuda nasıl konuşabiliyorum. Hayatını yurt dışında geçirmesine rağmen cümle kuramaması bir yana marifetmiş gibi yabancılar için Türkçe öğrenmek zorunda kaldılar diyen sevgili vatandaşlarımız ne demek istemektedir?
Temelle İdris yolda giderken bir turistle karşılaşırlar. Adam 6 dilde yol sorar sonra bakar umut yok. Yanlarından ayrılınca Temel İdris’e “Bak adam 6 dil biliyor derdini anlatamıyor” der. 20 yıl Amerika’da kalan bir vatandaş torununun işlemleri için gelince ailecek iyi para kazandıklarını ama konuşup okuyup yazmaya gerek olmadığını söylemektedir.
Cevap 6:
İşte en önemli sorun: En sona bıraktım çünkü en fazla irdelenmesi gereken konudur. Türkçe ve İngilizce yapısal olarak zıt dillerdir.
O yüzden bu zıtlık aynı zıtlıkta oluşmuş düşünme mekanizmalarına da yansıdığından Almanca Fransızca gibi bu 3 dili üst üste koyup sadece yerlerine gelen kelimeleri biraz da artikeliyle oynayarak diğerini oluşturma anlamında basit bir işlem yapamazsınız.
Bunu 3 basit cümleyle karşılaştırmalı olarak verelim.
Türkçe 1- Ahmet bu hastanede bir doktordur.
Türkçe 2- Ahmet dün İstanbul’a gitti.
Türkçe 3- Son zamanlarda ihracatlarda bir artış olmuştur.
İngilizce 1- Ahmet is a doctor at this hospital.
İngilizce 2- Ahmet went to İstanbul yesterday.
İngilizce 3- There has been an increase in exports recently.
Şimdi İngilizce cümleleri Türkçedeki gibi sadece düz kelime sırasıyla verelim.
Cümle 1- Ahmet’dir bir doktor da bu hastane.
Cümle 2- Ahmet gitti a İstanbul dün.
Cümle 3- olmuştur bir artış da ihracatlar son zamanlarda.
Şimdi Türkçe cümleleri İngilizce’de düz kelime sırasına göre kuralım
Cümle 1- Ahmet at this hospital a doctor is.
Cümle 2- Ahmet yesterday to istanbul went.
Cümle 3- Recently in exports an increase there has been.
Bu kadar zıtlık varken iki dil arası yapılar tersken ve düşünce sadece birinde gelişirken diğerinde aynı fikri aynı sırada veremezken fikrin oluştuğu dili yadsımak ötelemek nereye kadar devam ettirilecek bir inattır.
Bu ülkede Türkçe düşünen bizler için en iyi dil öğretim yolunun karşılaştırmalı yöntemle kurulacağı gün gibi ortadadır. İngilizce birkaç noktadan Türkçeden daha basit bir dildir. Sonraki yazılarda bu konu üzerinde devam edeceğiz.
Bu arada 100 saatin tamamı bitince ne oluyor ona da sonraki yazılarda devam edeceğiz.
Mustafa Özay – Haber 7