Bir zatın dediği gibi her zaman dediğin doğru olsun ama her doğruyu söyleme sözünün ikinci kısmını
bir anlamda genişleterek bir anlamda da daraltarak, söylediklerimizin doğru diye kabul edilenler lehine
olduğu bir ütopyayı hayal edelim.
Bir ülke görüyoruz haritada ve o ülkede İngilizce dili konusunda bazı doğrular var ve bu doğrulara göre bir İngilizce öğrenme ve öğretme düzeni gayet güzel bir şekilde rayında yürütülüyor. Öncelikle bu İngilizce ütopyasına nasıl girilecek öyle değil mi? Önce vize almamız lazım ve vize almak için önce bazı şartları yerine getirecek kapasitede miyiz ona bakalım ve zaten bakılıyor birileri tarafından. Öncelikle ana dilimiz Türkçe veya konuştuğumuz dil Türkçe ama, ana dilimiz farklı bir dil olmasına rağmen, İngilizce düşünebiliriz diye kendimizi ikna ettikten sonra sınır kapısına geliyoruz ilk şart kesinlikle bu evet İngilizce düşüneceksiniz yoksa kesinlikle İngilizce öğrenemezsiniz. Kapıdan bu şartı kabul ederek geçtik ve kendimizi ellerine bıraktığımız kişiler, ellerimize kucaklarımıza, dünya gibi ilkel bir yerde 20-30 yıldır kullanılmayan ama ütopyamız ülkesinde bunu söylemenin bile ayıp olduğu janjanlı birinci hamura kağıttan basılmış kitapları aslında kitaptan veya yazarak dil öğrenmek ayıptır yahu olmaz öyle şey diyenlerin mübarek ellerinden verdikten sonra , bize refakat eden ve o dilde eğitim görmüş pedagojik formasyonlu olmayan ve kendi ülkesinde eğitim dışında her şeyi yapıp her konuda çalışmış ama bu mübarek dili, ana dilleri olduğu için mecburen edinmiş insanlardan başka zahir olmayanlardan, güya pratik derslerini, yaklaşık 10 ayı tanışmak ve renk ve sayıları öğrenerek müthiş bir tarzda öğrenmeye başlıyorsunuz. Öyle öğreniyorsunuz ki kitap okumak kesinlikle yasak sadece konuşarak bilgiye ulaşmanın büyük zevkini alıyorsunuz tüm medya, literatür, teorik bilgisini tüm dünya okuyarak alıyor ama siz bunu asla kabul etmeyen ve ikna gücü yüksek, mübarek insanlardan sadece konuşarak alınır telkiniyle hızla ve çabucak alıyorsunuz. Tüm dünyada dil öğrenme 100-120 saatte biterken ve kendi ülkemizde bile kişiler 8 ayda hazırlık okullarında bir yıl sonra İngilizce üniversite okur hale getirilirken ütopyamızda asla bu şekilde olamaz, biz de Çinliler gibi aslında, onlar için kendi ana dillerinde 20 sene falan sürüyormuş, ama bizde de 20 sene de kişi kendi ana dilinde ilkokul 1 den doktoraya kadar eğitimi 2 kere bitirmesine rağmen, İngilizce eğitimi yaklaşık 20 sene taa ki kişi bundan bıkıp artık yeter ben tanışmaktan emekli olacağım deyinceye kadar devam etmek zorunda. Düşünün aman Allah’ım ne güzel bir ülke evet ütopya aşık olmamak elde değil övün övün bitiremezsiniz. Bu ütopyada dil demek 5-6 kelimelik cümleler
kurmak olduğundan ütopyada ana dilde çıkan gazete kitaplarda da cümleler hep en fazla 6 kelimelik cümlelerdir.
Çünkü ütopya yöneticileri daha fazla kelimeden oluşan cümleleri, bir kitaptan tarife bakıp yemek yapmak gibi düşünürler ve hemen ben aşçımı oldum şimdi bakın kitaptan baktım oysa konuşa konuşa aşçı olmak şiarımızdır diye düşünürler tabii, İngilizce düşünürler. İnanın özendiğim bir ülkedir ütopya hep gidip orada yaşamak, tanışmak istemişimdir dahi insanlarıyla. ütopyada dil öğrenimi sadece konuşa konuşa öğren teorisiyle değil uykuda öğren, hipnozla öğren, ezberleyerek öğren(ne demekse) şekillerinde de her dünya insanına açık çeşnisi bol, açık büfe tarzında da sunulmaktadır. Ve dünyanın her yerinden okumaktan nefret eden, kitap düşmanı, okumak karşıtı, konuşarak meslek sahibi olmuş ne kadar canlı varsa hepsi ütopyaya koşar ve acayip paralar vererek ülkelerine memnun dönerler.
İngilizce konuşma ve yazma hızınız, fikri düşündüğünüz dildeki cümle yapısında cümleyi kurduğunuz hız ile fikri konuştuğunuz veya yazdığınız dildeki cümle yapısında cümleyi kurduğunuz kurma hızınızın çarpımına eşittir. Her şey aklınıza ana dilde gelir ve sizin ana dilden hedef dile aktarma hızınız hedef dildeki konuşma ve yazma hızınız demektir derseniz üyopya teorisyenleri asla kabul etmez çünkü onlara göre dil konuşa konuşa öğrenilir ve kendileri de öyle öğrenmişlerdir yani annelerini görünce “how are you my mother” diye sarılırlar annelerine veya güzel bir araba görünce kendi kendilerine “what a nice car” derler veya domatesi düşününce akıllarına “tomato” gelir.
Devam edeceğiz.
Mustafa Özay