Geri

İngilizce konuşmanın diyalektiği

Bir kaç gün önce Somalideki ve anne ve babaları ölmüş veya öldürülmüş çocukların ülkemize gelmek ve burada okumak amacıyla kendi ülkelerinde sınavlara girdiklerini anlatan bir haber vardı. Çocuklar 10-15 yaşları arasında ve hepsi İngilizce konuşuyor. Evet İngilizce cümle kurmayı öğrenmiş ve konuşuyor.

Onların ana dili Somali dili benim Türkçe ve ben onların İngilizce dediklerini anlıyorum yani ortak bir dilimiz oldu. Onlar Somali dilinde düşünüyor. Ben Türkçe düşünüyorum. Ama İngilizce konuşabiliyoruz. Her Rus, her Alman, her Zimbabveli, her Meksikalı, her Çinli, her Japon, her Eskimo gibi. Somali dilindeki aksan ve telaffuzlarıyla İngilizce konuşuyorlar ve herkes anlıyor. Bizdeki gibi doğduğu andan itibaren önceleri kendi ana babalarının sonra eşlerinin ana babalarının ağzına, malına, mülküne, mutfağına, sofrasına, toprağına göz dikip, miras bekleyip, onlarla yaşamaya alışmış, emeksiz yemek olmaz kavramını aklına bile getirmeyen bazı feodal toplum artıkları bundan sonra ağızlarından çıkacak yazıp okuyorum ama konuşamıyorum söyleminin ne kadar boşboğazlıkla söylendiğini anlayıp anne ve babası olmayan Somalililerin sadece herkeste olan Allah vergisi beyinleriyle bu işi yaptıklarını iyi anlasınlar. İyi anlasınlar ki, hatta bu Somalili çocuklar haberini telefonlarına indirip günde 10 kez izlesinler ki, bu işin nasıl olduğunun canlı bedava özel dersini alsınlar.
Bir süre önce İstanbul’da özel bir etüd merkezinden birlikte faaliyette bulunma talebiyle ilgili bir görüşme daveti aldık. Randevu saatinden yarım saat önce gittik. Gerçekten çok lüks bir yer yıllık 25 bine kayıt alıyorlarmış. Kapıdan girerken sizi ezmeye çalışan bir ortam, tabii maddiyatın esiri olanları ezebilir Allaha şükür bizim ancak beynimiz yeni fikirle kamaşır gözlerimiz ise asla hiçbir şeyle kamaşmaz.
Bizi Türkçe öğretmenleri karşıladı. Genç bir öğretmen sadece üzerindeki ceket benim üzerimdeki bütün elbiseleri satın alır herhalde. Bize o lüksü ve şatafatı iyi görebileceğimiz bir yer gösterdi oturduk beklemeye başladık.

Hoca konuşmaya başladı. Anlatıyor işte 100 tane öğrencileri varmış. Fakat dikkat ettim ikide bir 'sanırsam' diyor. Önce acaba dil sürçmesimi dedim ama yok değil. Sürekli sanırsam, sanırsam. Yani sanırım veya yanılmıyorsam değil sanırsam. O an benim için orası bitti. Türkçe hocaları buysa öğrenciyi nasıl çektikleri de yerin kendisinden anlaşıldığına göre eğitimle ilgili benim için merak edilecek tarafı kalmadı tabii. Neyse ev sahibemiz geldi ve 1 saat kadar görüşüp zamanımız yok diyerek gayet iyi olan tekliflerini kibarca reddettik. Şunu söyleyebilirim ben veli olsam çocuğumu götürmeyi bırakın kapılarına eşeğimi bile bağlamam. Tabii haber7 yi bu kurum ve hedef kitlesi okumadığı için o hocanın endişe etmesine gerek yok.
İnternette 'sörf yaparken' öyle diyorlar ya, bir İngilizce öğretmeninin sitesine baktım. İngilizceyle ilgili konu ve soru başlıkları altında bilgi veriyor. Bir soru başlığı dikkatimi çekti. 'İNGİLİZCEDEN TİSKİNİYORUM' diye bir başlık. Acaba dedim buna vurgu yapmak için kendi mi böyle yazdı. Ve yazıyı okudum. Yazıda aynı kelime birkaç defa daha geçiyor ve evet 'tiskiniyorum' yazıyor yani 'tiksiniyorum' değil. Bunu yapan İngilizce öğretmeni, bir öğretmen, bir dilci.
100 kişiye sordular İngilizce yazıp İngilizce okuduğu halde İngilizce konuşamıyorum diyen biri
hakkında ne düşünülebilir?

     a-Aptaldır ve utangaçtır veya ayıp olmasın diye konuşmuyordur.
     b-İngilizce cümle kurmayı bilmiyordur. Yoksa neden konuşamasın Allah(c.c) ağız, dil vermiş.
     c-Aslında okuyup yazma işini de yapamıyor fakat öyle yaptığını sanıyordur.
     d-Dilsizdir ve çevresine anlatamıyordur herkes dili var ama konuşamıyor sanıyordur.
     e-How are you? What is your name? Where are you from? vs tipik cümlelerini kurarken
       kendisi değil aslında gaipten sesler konuşuyor sanmakta ve tanışma faslı bitince
       bilinci kapanmakta dil onun için bitmektedir.
     f- Bu şık -e- şıkkından sonra -g- şıkkından önce geliyor.
(Tüm dünyada herkes ya -b-şıkkını veya -d- şıkkını cevap olarak veriyormuş. Mantıklı ve bilimsel olan bunlar diye, ama bazı ülkelerde hatta bir ülkede kendimiz şık ekleyebilir miyiz diye soranlar da olduğu için dikkate alınmamış cevapları)
  Geçen sene bir grubun başlangıcından önce bir bayan gelip ‘Toefl’ sınavına girmek istediğini
derse girip giremeyeceğini sordu ve ‘Toefl’ kelimesini öyle telaffuz etti ki aman Allahım dedim sanki
İngiliz ya rabbim çok sevindim tabii, iyi şan dersi almıştı bizden önceki kursta. Neyse cümle örneklerinden
biri şuyd: ‘The punishment is a fine.’bizim toefl kelimesini Oxfordlu gibi söyleyen hanımımız hemen
zıplayıp: Ceza bir iyidir. dedi. Ağlayacaktım. Toefl a girecek hanımımız o iddiasıyla ancak anaokuluna
bile başlamaya yetmeyecek İngilizcesiyle ama harika şan dersli ağzıyla ‘fine’ kelimesinin bu cümlede gramatik olarak asla ‘adjective’ olamayacağını (çünkü başında -a- artikeli var) ancak ‘noun’ olabileceğini görememiş Türkçede de:  Ceza bir iyidir. Diye bir inciyi 30 kişinin ortasına umarsızca savurmuştur.

Bu örnekler, ülkemizde İngilizce bilmenin değil bilmemenin teşvik edildiğini, bir dilin tüm unsurlarıyla
beyin tarafından algılanıp konuşma, okuma, anlama ve yazma düzeylerinde hep aynı işlemden geçirildiğinin bir türlü anlaşılmadığı veya bazılarının işine öyle geldiğini, işin özünden uzaklaşılıp ağız burun yamultma odaklı şan dersi gibi sanki aksan telaffuz bu işin 10. sıradaki değil 1. sıradaki önemi haiz (öneme haiz değil) noktasıymış gibi sunulduğunu, bir Somalili hayatında İngiliz görmediği halde bir Zimbabveli hayatında bir İngiliz görmediği halde bir Eskimo hayatında İngiliz görmediği halde tabiri caizse şakır şakır konuşurken Sultan Ahmet’ten toplanmış İngilizlerin kurslarda cirit attığı bir ortamda bir Türk vatandaşının neden tanışmaktan öteye geçemediğini göstermek, anlatmak, ifade etmek, gözlerini açmak için insanlara anlatmamız için daha ne yapmamız lazım. Dilde bir tek amaç vardır. O da cümle kurmaktır. Cümle kuruyorsanız KRAL SİZSİNİZ. Çünkü cümle kurmak demek konuşmak, okumak, anlamak, yazmak demektir. Aksan, telaffuz vs. asla önemli değildir. Hayatımda karşılaşıp saatlerce konuştuğum hiçbir yabancıdan telaffuzla ilgili bir şikayet duymadığım gibi benim söylediğim İngilizce kelimelere İngilizce sözlükten bu nedir diye bakan çok yabancıyla tanıştım. Çünkü bir Türk ne kadar Türkçe bilirse bir İngiliz o kadar İngilizce bilir. Karşınıza çıkan bir İngiliz korkup, tırsacağınız, aman hata yaparsam bir şey olur mu diyeceğiniz canlılardan değildir. Sizin gibi insandır.
Cümle kurmayı biliyorsanız konuşun. Sadece üç cümle yapısı vardır. Size ne gelirse gelsin siz karşıya ne kurarsanız kurun sadece üç farklı cümle yapısında kurulacaktır. Bu kadar bilimsel bu kadar sistematik iken bu iş kolay, pratik yok, basit İngilizce, hipnoz, hafıza tekniği, kelime kartı, uykuda öğrenme saçmalıklarıyla uğraşmaya devam etmek matrix(matrix isimli bilim kurgu filminin konusu olan dünya) dünyasında yaşama arzusunun göstergesidir. Öyle bir dünya yok uyanın artık.

Mustafa Özay