İngilizce neden kolaydır – 4
Geçen hafta Çarşamba yazımıza kaldığımız yerden devam edersek;
Gelelim fonoloji yani sesletim, telaffuz, artikülasyon, aksan vsvs karmaşasına. Eskiden ama 15-18 sene önce falan ismi lazım değil bir İngilizce kursuna daha önce gitmiş olan birkaç kişi, bana, “İngiliz gibi telaffuz yapamayacaklarsa İngilizce öğrenmenin anlamsızlığından” kendilerine bahsedildiğini söylemişti. “Vay canına!” demiştim. Bunu başkalarından da duymuştum.
Buna göre bu şu demektir.
Ülkemizde İstanbul Türkçesi konuşmayan (- tabii İstanbul Türkçesiyle demek istediğimi yaşlarından dolayı kaç kişi anlar bilmem ama – o zaman asla İngiliz gibi telaffuz edemeyeceği için < zaten edemezsiniz de!>) İngilizce öğrenmesin diye bir söylem çıkar.
Tabii İstanbul Türkçesine gelirsek; artık öyle bir şey yok ama olsa bile bu çok saçma sapan bir söylemdir! Bu yüzden çoğu kursta; işin özünden vazgeçip, ağızları burunları şekilden şekle sokarak(sanki ses sanatçısı olacaklar da şan dersi alıyorlar gibi) insanlarla kafa bulunulmaktadır.
Bakın kendi ülkesinde ne olduğunu, ne iş yaptığını bilmediğim bir kurumun İngiliz hocası, “siz sadece tanışın biraz 5-6 kelimelik cümleler kurun biraz da kurulanı anlayın yeter” demişti. Ben de ona ne dediğimi iki hafta önce çarşamba günkü yazımda ifade etmiştim.
Telaffuz ile aksan farklı şeylerdir. Siz bir dili ana diliniz de dahil belli şekilde telaffuz edersiniz ama eğer aksanınız varsa o aksan bu telaffuza eklenir. Ülkemiz bu konuda maşaallah diyeceğimiz güzel bir örnektir. Kuzeyi, güneyi, doğusu, batısı Türkçeyi telaffuz eder, hemen her kesimin kendi aksanı vardır ama hepimiz diğerinin ne dediğini anlarız. Hatta Türkî cumhuriyetlerde yaşayanların Türkçelerini bile anlarız... Önemli olan Türkçe konuşmak...
İngilizce de İngiltere’de ve Amerika’da hatta bırakın ülke çapında aynı olmayı şehirden şehire ve mahalleden mahalleye farklılaşır.
Deyim ve ibaresel kullanımları insanların önüne dil bilmek veya İngilizce düşünmek diye atan zihniyete ne desek yeridir.
Yani biz şunu mu istiyoruz? Önümüze gelenle 5 dakika tanışalım, Yerebatan Sarnıcını sorana yolu tarif edip, başımız önde ortadan kaybolalım!”.
Sentaks olarak bakarsak yani söz dizimi ve cümle yapısı olarak da bakarsak İngilizce gerçekten amiyane tabiriyle çok serbest takılan bir dildir.
Örneğin “there is a book on thetable” diyebileceğiniz gibi “on thetable is a book” da diyebilirsiniz.
“I sawmyfriendyesterday” diyebileceğiniz gibi “myfriend ı sawyesterday” de diyebilirsiniz veya kelime grubu olarak “manybooks” demek yerine “many a book” da diyebilirsiniz.
Özellikle teoloji yani dini terimlerle ilgili İngilizce literatürü bu konuda çok önemlidir. Diyanet yetkilileriyle yaptığımız birkaç görüşmede en yakınılan nokta şuydu; “Her sene yurt dışına 500-600 kişi gönderiyoruz ama gidenler ya Türklere ya Araplara vaaz veriyor” diyorlar. Onlar zaten dini İslamı biliyor. Önemli olan bir Almana bir İngiliz’e halktan bir yabancıya İslam’ı anlatabiliyor muyuz mesele bu”
Teoloji terimlerine dayalı İngilizce müfredat olsa ve bitiren kişi sadece İngilizceyi öğrenmekle kalmasa ayrıca gidip bulunduğu ortamlarda İslam’ı, Kuran’ı, Hadisleri vs.. bir yabancıya anlatsa iyi olmaz mı?
Örneğin; Fatiha suresinin 4. ve 5. ayetinin İngilizcesi “4- themaster of theday of judgment” ve “5- youalone do weworshipandfromyoualone do weseekhelp” Evet bu ayetlerden 4. Ayeti sadece 7 saat 5.Ayeti ise 13 saatte kurmayı öğretecek bir teoloji müfredatı inşaallah.
Evet bizi izlemeye devam edin derim.
İnşallah seneye bu zaman dünyadaki ilk teoloji terimlerine dayalı İngilizce müfredatı hazır olmuş olacak.